DE

Ders Kitaplarında Demokratik Vatandaşlık ve Demokratik Değerler

education

"Kitaplarda indirgemeci bir yaklaşımla vatandaşlık alanının sınırları çizilirken, tarihsel değişimden ve sosyal çatışmadan arındırılmış bir politik dahil olma kavramsallaştırması yapılıyor."

Dr. Canan Aratemur Çimen & Dr. Sezen Bayhan

Hem bireysel hem de toplumsal olarak önemli değişim ve dönüşümlere yol açma potansiyeline sahip bir dönemden geçiyoruz. Covid-19 salgını ile birlikte yaşam şeklimiz, çalışma hayatımız, sosyal ilişkilerimiz, tüketim eğilimlerimiz, doğayla olan ilişkimiz değişmek durumunda kaldı. Yaşadığımız kriz ortamında eski alışkanlıklarımızı sorgularken, doğayı, insanı ve toplumsal faydayı merkeze alan yeni bir dünya düzeni nasıl kurulabilir sorusunu da daha fazla dile getirir olduk.

Bu süreçte, bir yandan kolektif çıkarları gözeterek sorumlu bir şekilde hareket edecek bilince sahip olmanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkarken, diğer yandan eğitim, sağlık, hukuk, siyaset, ev içi emek, çalışma hayatı gibi pek çok alanda haklara ve özgürlüklere dair iması olan pek çok çatışma ve anlaşmazlık yaşandı. Hizmet sektörünün değişen çalışma şartları nedeniyle yaşadığı problemler, sokağa çıkma yasağı tartışmaları bağlamında yaşanan anlaşmazlıklar, şeffaf bilgiye erişim ve evde kalma tartışmaları konusunda hükümet politikalarına getirilen vatandaş eleştirileri ve bu eleştirilerin karşılaştığı sert yaptırımlar ile kadınlar üzerindeki ev içi iş yükünün artmasıyla derinleşen cinsiyet eşitsizliği kaynaklı sorunlar bu çatışmalara ve anlaşmazlıklara verilebilecek örneklerden sadece bir kaçı. Eğitim alanında ise, örgün eğitime ara verilerek uzaktan eğitime geçilmesi ile birlikte Eğitim Bilişim Ağı (EBA) platformu üzerinden yayınlanan derslerin içerikleri kamuoyunda büyük tartışma yarattı. Derslerdeki kimi anlatımlar, çocuk psikolojisine uygunlukları ve kullanılan dil açısından pek çok eleştiriye maruz kaldı. Bu eleştiriler, öğrencilere hangi konuların nasıl sunulduğu sorusunu bir kez daha gündeme getirirken, aktarılan bilgilerin niteliğinin sorgulanmasına da neden oldu. Biz de böylesi bir dönemde, ders içerikleri ile ilgili tartışmalar hız kazanmışken ders kitaplarında demokratik vatandaşlık ve demokratik değerler nasıl kavramsallaştırılıyor konusuna odaklanmak ve aşağıda bağlantıları yer alan araştırma raporlarımızdan derlediğimiz önemli noktaları özetlemek istedik [1].

Demokrasi Kavramı Neleri Kapsıyor?

Ders kitaplarında demokrasi ve demokratik değerler oldukça dar bir şekilde kavramsallaştırılmış durumda. Demokrasi kavramı kitaplarda çoğunlukla yönetim şekli, haklar ve seçimler üzerinden tanımlanıyor. Ayrıca haklar konusundaki yaklaşım da teorik düzeyde kalıyor ve politik süreçlere dahil olma hakkını dışlayan bir çerçeve ile sınırlandırılıyor. Katılımcılık ve aktif vatandaşlık konuları belediyeden park veya engelli rampası talep etmek veya tüketici olarak belirli hakları talep etme senaryoları ile örneklendirilirken, yasalar, yönetmelikler ve bunun gibi politik süreçlere katılım talebine ve hakkına dair örneklere yer verilmiyor. Politik süreçlere dahil edilme talebinin dillendirilme araçları olan barışçıl protesto ve grev hakkına; hükümet politikalarına karşı olma hakkı gibi siyasi haklara dair bilgilere yer verilmiyor. Kısacası, kitaplarda indirgemeci bir yaklaşımla vatandaşlık alanının sınırları çizilirken, tarihsel değişimden ve sosyal çatışmadan arındırılmış bir politik dahil olma kavramsallaştırması yapılıyor.

Benzer şekilde, özgürlükler konusundaki mesajlar da oldukça sınırlı bir şekilde veriliyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile inanç özgürlüğü görmezden gelinen kavramların başında geliyor. Bu konuları en kapsamlı şekilde işlemesi beklenen ilkokul vatandaşlık kitabı bile bu konulara teorik düzeyde değinip somut örnekler vermekten kaçınıyor. Kitapta ifade özgürlüğüne dair şu tür kafa karıştırıcı ifadeler bulunuyor: “düşüncelerimizi ifade ederken, bir davranışta bulunurken ve seçimlerimizi yaparken sonuçlarını düşünmek zorundayız”  (İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi 4, 2018, s.15). İnanç özgürlüğü ise hem bu kitapta, hem diğer kitaplarda din özgürlüğüne indirgenirken, laiklik konusu işlenirken bile dinin müdahalesinden ve baskısından özgür olma boyutuna değinilmiyor. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırı din ile çiziliyor, din dışı bir özgürlük kavramsallaştırılmasına izin verilmiyor. Kitaplarda, toplumun tamamının Sünni-İslamın gündelik pratiklerini uygulamakta olduğunu farz eden açıklama ve sorulara azımsanamayacak kadar fazla yer veriliyor. Özellikle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitaplarındaki içerikler hem açıkça insan hakkı ihlali oluşturacak, hem de eğitimdeki eşitsizlikleri artıracak nitelikte. Örneğin 9 yaş grubuna, “Sizce neden dua ederiz? Yaptığınız dualardan örnekler verebilir misiniz?” gibi sorular yöneltiliyor (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 4, 2018, s.25). İlkokul seviyesinde alınan ilk zorunlu din dersinde, kitabın ilk ünitesinde yöneltilen bu tür sorular, 9 yaşındaki çocukların bazılarının dua etmeyi bilmemesi ihtimalini göz ardı eden, farklı yaşam şartlarına sahip öğrencileri dışlayıcı ve tekçi  bir yaklaşımın göstergesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava konusu olan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin mahkemece insan hakları ihlali teşkil ettiğine ve bu derslerden muafiyet hakkının olması gerektiğine hükmedildiğini de burada hatırlamak gerekiyor [2].

"Ev içi cinsiyetçi işbölümü örneklerinin yoğun olarak yer aldığı kitapların, mevcut kalıpyargıları sorgulatacak içeriklere sahip olmaması, mevcut eşitsizlikleri tersine çevirecek imkanları yaratmanın önünde de önemli bir engel oluşturuyor."

Dr. Canan Aratemur Çimen & Sezen Bayhan

İdeal Vatandaş Kurgusu

Ders kitaplarında ideal vatandaş tanımı yapılırken eleştirel akla, farklılıklara ve çoğulculuğa alan bırakmayacak şekilde toplumun tamamının kendini özdeşleştirdiği ortak bir din, dil, gelenek olduğu varsayımı ile hareket ediliyor. “Din, dil, gelenek gibi değerler, üzerinde yaşayan vatandaşlar için yaşadığı toprağı daha değerli kılar ve millet şuuru ile hareket etmeye de aracı olur. Millet şuuruna sahip olan vatansever kişi ülkesine asla ihanet etmez” (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 7, 2018, s.91) gibi ifadelere birçok kitapta rastlamak mümkün. Bu türden bir dil sadece farklılıkları yok saymakla kalmayıp, kullandığı “ihanet” kavramıyla, ortak olduğu iddia edilen değerleri eleştirel düşünce süzgecinden geçirmenin önünü kapatıyor. Hatta bu düşünce biçimlerini kriminalize edici bir söylem kuruyor. Aynı zamanda iyi bir vatandaştan milli değerlere sahip çıkması ve gerektiğinde vatan için şehit olması bekleniyor. Erkekler istekli bir şekilde savaşa giden, kadınlar ise düşünmeden oğullarını şehit olmaya gönderen kişiler olarak idealleştiriyor. İdeal vatandaş tanımı gibi milli kültür tanımı da var olduğu iddia edilen ortak değerlere referansla yapılıyor. Toplumun kimliğini kaybetmemesi için temel değer olarak vatan, millet, bayrak sevgisi sıralanıyor. Benzer yaşam biçimi ve duygular üzerinden yapılan böylesi bir kültür tanımı, vatandaşların yaşamları üzerine totalize edici bir söylem kuruyor.

Erdemli, Dindar ve Sporcu Erkekler, Anne Kadınlar

İdeal vatandaş tanımıyla bağlantılı olarak kitaplarda ideal erkeklik ve kadınlık kurgularına dair de pek çok mesaj iletiliyor. Özellikle Türkçe ders kitaplarında “Erdemler” teması için seçilen metinlerde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarındaki içeriklere benzer dini açıklamalara yer verilirken, bu dini içerikli mesajların daha çok güncel bağlamları olmayan, geçmişte yaşamış padişah, vezir, medrese hocası, vb. gibi nostaljik erkek karakterler tarafından aktarıldığı görülüyor. Dolayısıyla, erdemli ve bilge olmak örtük bir biçimde çoğunlukla erkeklere özgü bir nitelik olarak anlatılmış oluyor. Bu bağlamda, kitaplarda idealize edilen vatandaşlık kurgusunda kendilerinden milli değerlere sahip çıkmaları ve gerektiğinde vatan için şehit olmaları istenen erkeklerden, gündelik yaşamlarında dini daha fazla referans alarak erdem timsali insanlar olarak davranmaları da bekleniyor diyebiliriz. Türkçe kitaplarındaki bu cinsiyet ayrımcı yaklaşım, aynı zamanda futbol, cirit ve güreş gibi spor dallarının anlatıldığı temalarda da karşımıza çıkıyor. Konuyla ilgili anlatımlarda sporun eril görseller eşliğinde çoğunlukla oğlan çocukları ve erkeklerle özdeşleştirilerek aktarıldığı görülüyor.

Bu iki konuda olduğu gibi kitapların ço­ğunda kadınlar, erkeklere göre daha az temsil ediliyorlar ve aileyi merkeze alarak tanımlanmakta olan milli kültür kapsamına uyumlu olacak şekilde kendilerine çoğunlukla anne olarak yer buluyorlar. Hatta 7. Sınıf Sosyal Bilgiler kitabında kadının aile ile birlikte var olduğu vurgusu yapılırken, aile içinde olmazsa kadının saygın olamayacağı gibi bir mesaj veriliyor: “Türk kültüründe aile toplumun temelidir. Osmanlı toplumunda da aileye verilen değerin sonucu olarak kadın çok saygın bir yere sahiptir.” (2018, s. 85). Bu bağlamda kitaplarda ev işlerinden ve çocuk bakımından sorumlu kişiler olarak temsil edilenler de çoğunlukla kadınlar. Diğer bir ifadeyle, ev kadınlığı ve annelik, kadınlar için verili roller olarak kabul ediliyor. Erkekler veya babalar tek başına ev işi yaparken neredeyse hiç görülmezken kadınlar sık sık kadınlar ev işleri bağlamında anılıyor veya mutfakta iş yaparken görselleştiriliyorlar. 2017 reformu öncesi kitaplarda bulunan, bu konudaki kalıpyargıları tersine işletebilecek tek tük örnekler de yeni ders kitaplarından neredeyse tamamen kaldırılmış durumda. Ev içi cinsiyetçi işbölümü örneklerinin yoğun olarak yer aldığı kitapların, mevcut kalıpyargıları sorgulatacak içeriklere sahip olmaması, mevcut eşitsizlikleri tersine çevirecek imkanları yaratmanın önünde de önemli bir engel oluşturuyor.

Din ve Bilim Arasındaki Muğlaklaşan Sınırlar

Kitaplarda bilimsel alan ile dinsel alanın sınırlarının muğlaklaştırılarak ikisinin birbiri ile iç içe kavramsallaştırıldığı söylemler göze çarpıyor. Bu durum, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında çok fazla olmakla birlikte diğer kitaplarda da hakim tema şeklinde olmasa da gömülü olarak pek çok kez karşımıza çıkıyor. Din Kültürü Ahlak Bilgisi Kitapları bu konuda gayet net bir tavır içinde, bilimsel açıklaması olan pek çok konuyu dini temellere dayandırıyor. Örneğin 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında kaza, kader ve tevekkül tartışmaları bilimsel yöntemlerle ilişkilendirilerek bilimsel olan ile dinsel olan arasındaki çizgi flulaştırılıyor. Kitapta kader ve kaza kavramları şu şekilde örneklendiriliyor: “Örneğin; ‘Su 100 derecede kaynar.’ Kuralı kader kavramını ifade ederken, 100 dereceye ulaşan suyun kaynaması da kazadır.” (2018, s. 12). Kader ve kaza kavramlarını bilimin sınırına girmeden açıklamak veya ille de bilimsel alanla diyaloğa girilmek isteniyorsa yukarıdaki düşünceyi dini bakış açısının bir iddiası olarak sunmak mümkünken, bu düşünceye mutlaklık atfeden bu tür tartışma biçimleri, kuşkusuz öğrencinin bilimsel bilgiye bakışını ve onu yorumlayışını değiştirme potansiyeline sahip söylemler. 

Din ve bilim arasındaki sınır muğlaklıkları, Türkçe kitaplarında da görülüyor. Örneğin 6. Sınıf Türkçe kitabında, “Doğa ve Evren” temasında bilimsel araştırma basamaklarının anlatılmasının hemen ardından “Şimşekler ve Yıldırımlar” başlıklı okuma metninde “Gökkuşağı, Allah’ın gökyüzünde yarattığı en sevimli atmosfer olayı ise şimşekler ve yıldırımlar da en ihtişamlısıdır.” (2018, s. 167) şeklinde açıklanırken, bir etkinlik çalışmasında “Benim adım, gökyüzünden düşen rahmetin adıdır.” (s. 158) ifadesiyle yağmurun tanımı yapılıyor. 8. Sınıf Türkçe kitabındaki “Kalbin Sesi” adlı metinde yer alan şu ifadelerle de bilimin öneminin dolaylı bir biçimde sorgulandığı görülüyor: “‘Kesmeyin!’ diyoruz, bu ağacın hatırası var, kıymayın ona. Buyurgan bir ses: Ama biz buraya bir gökdelen dikeceğiz. İşler açılacak, faizler düşecek, barış gelecek, bilim kansere çare bulacak, diyor.” (2018, s. 159). Son iki cümlede, birbirinden farklı unsurların aynı listede içerilmesi yoluyla bu unsurlar arasında eşitlik ilişkisi kuran bir söylemsel stratejinin kullanıldığı görülüyor [3].

Sonuç Olarak…

Ders kitaplarının, demokratik vatandaşlık bilincini ve demokratik değerleri kazandırma konusundaki niteliğini ortaya koymaya çalıştığımız araştırmalarımızın sonucu, mevcut içeriklerin 2017 yılındaki müfredat değişikliğinde dile getirilen ve öğretim programlarını yenilemenin gerekçelerinden biri olarak ifade edilen “çağın gerekliliklerini karşılamak” hedefinin tam tersine çağın oldukça gerisinde kaldığını gösteriyor. Fen bilimlerinin alanına giren konularda dahi dini içerikli açıklamalara yer vermiş olan kitap içerikleri, eğitimde gerici bakış açısının en açık örneği.

Kitaplarda bir yandan mevcut içeriklerdeki sorunların, diğer yandan da toplumsal cinsiyet eşitliği gibi hiç yer verilmeyen konuların varlığı, eğitim alanında güncel sorunları dert edinen, bilimin rehberliğini önemseyen ve demokratik değerlere sahip çıkan bilinçli vatandaşları nasıl yetiştireceğimiz sorularını akla getiriyor. Ders kitaplarının evrensel ilkelerin, bilimsel ölçütlerin ve demokratik değerlerin rehberliğinde hazırlanması, bu amaca hizmet eden en önemli adımlardan biri olacaktır. 

Kaynaklar

[1] Türkiye Eğitim Sisteminde Demokratik Değerler ve Demokratik Vatandaşlık: Ders Kitapları, https://turkiye.fnst.org/sites/default/files/uploads/2019/10/08/trdemocraticvaluesanddemocraticcitizenship.pdf.

Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması I, https://turkiye.fnst.org/sites/default/files/uploads/2020/04/27/fnsreport2018updated.pdf.

Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması II, https://turkiye.fnst.org/sites/default/files/uploads/2020/04/27/2019fnsreportupdatedsaved2020compressed.pdf

[2] Avrupa Konseyi (2007). European Court of Human Rights: Case of Hasan and Eylem Zengin v. Turkey (Application no. 1448/04). https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-82580%22]}

Avrupa Konseyi (2014). European Court of Human Rights: Case of Mansur Yalçin and others v. Turkey (Application no. 21163/11). https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-146487%22]}

[3] Bkz: Fairclough, N. (2003) Analysing Discourse. Londra: Routledge