DE

Freiheit+90
Freiheit+90: Almanya’daki Türk Diasporası

Almanya'da Türkiye Diasporası
© picture alliance / dpa | Maurizio Gambarini

FNF Türkiye tarafından başlatılan "Freiheit+90" projesi kapsamında, Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli kişilerle röportajlar yapıyoruz. Amacımız, onların kimlik, aidiyet, göç ve liberalizm üzerine kişisel ve ilham verici deneyimlerini öğrenmek ve bu deneyimleri siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır. Bu seriyle, Almanya'nın çok kültürlü toplumuna ve bireysel yaşam öykülerine daha derin bir bakış açısı sunmayı umuyoruz.

Ancak öncelikle, Freiheit+90 için yazan Yaşar Aydın’ın yazısına* bir göz atalım:

Sayısal olarak güçlü, ekonomik ve siyasi açıdan aktif, sosyo-kültürel olarak çeşitli bu ulusötesi topluluk, her iki ülke için de faydalı olan Türkiye ile çok sayıda network sürdürmektedir. Ekonomik olarak liberal bir yönelime sahip olmasına rağmen, siyasi liberalizm potansiyeli büyük ölçüde kullanılmamıştır. Türkiye kökenli insanlara, liberal siyasi içeriklere ilgilerini uyandırmak ve onları siyasi olarak harekete geçirmek için ne tür aidiyet biçimleri sunulabilir?
– Yaşar Aydın (CATS, SWP)

Çoğulcu Bir Diaspora – Köklü ve Ulusötesi

Uğur Şahin, Özlem Türeci, Mesut Özil, Nuri Şahin, Fatih Akın, Sibel Kekilli, Cem Özdemir ve Aydan Özoğuz... Toplumu şekillendiren bu isimler, yalnızca birkaç örnek. Tıp, futbol, kültür ya da siyaset fark etmeksizin, Türkiye kökenli pek çok kişi Almanya’da başarılarıyla öne çıkıyor ve ülkeye önemli katkılarda bulunuyor. Bu bireyler çift dilli büyümekte, iki kültür içinde de sosyalleşmekte ve ulusötesi bir yaşam sürmektedir. Kendilerini tek bir kültürle sınırlamak istemiyor, aksine iki kimliklerini de sahipleniyorlar.

Almanya’daki Türk diasporası, Almanya Federal Cumhuriyeti ile Türkiye arasında 1961 yılında imzalanan ikili iş gücü anlaşmasının tetiklediği kitlesel göçle ortaya çıkmıştır. Zamanla göç biçimleri çeşitlenmiş; iş, aile birleşimi, eğitim, iltica, geri dönüş ve ulusötesi geçici göç gibi farklı göç akımlarını içermeye başlamıştır. Bu çeşitlenme sonucunda, farklı göç süreçlerinin bir ürünü olan Türk diasporası, Türkiye toplumunda da hâkim olan parçalanmışlığı, buna bağlı çatışmaları, siyasi bölünmeleri ve kutuplaşmaları yansıtmaktadır.

2022 mikrosayım verilerine göre, Almanya’da 1,53 milyon Alman vatandaşı Türkiye kökenlidir; ayrıca 1,3 milyon kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Alman vatandaşlarının yaklaşık yarısı aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına da sahiptir; yani çifte vatandaş konumundadırlar. 2000 tarihli Alman Vatandaşlık Yasası uyarınca, Türk ailelerden doğan çocuklar Almanya’da doğuştan Alman vatandaşlığı elde etmektedir. 2024’te vatandaşlık yasasında yapılan son değişiklikle birlikte, artık genel olarak çoklu vatandaşlığa izin verilmektedir.

Türk diasporası yerleşik bir ulusötesi topluluktur: Almanya’daki Türk kökenli göçmenlerin yarısından fazlası (%52,6) Almanya’da doğmuş, geri kalan %47,4’ü ise Türkiye’de doğarak Almanya’ya göç etmiştir. Türkiye doğumlu göçmenlerin büyük çoğunluğu uzun süredir Almanya’da yaşamaktadır: %37,3’ü 40 yıldan uzun süredir, %42,2’si ise 20 yıldan uzun süredir ülkededir. Sadece %8,8’i son on yıl içinde Almanya’ya gelmiştir ve hâlâ yeni gelenler olarak değerlendirilebilir.

Ekonomik Olarak Hoş Karşılanan, Siyasi Açıdan Cazip Bir Hedef Tahtası

Sözde "misafir işçiler", Almanya'nın yeniden inşasına ve Alman sanayisinin uluslararası rekabet gücüne, uygun maliyetli ve disiplinli iş gücü olarak önemli katkılarda bulundu. Günümüzde Türkiye kökenli, insanlar Almanya’daki kamusal yaşamın tüm alanlarında ve neredeyse tüm meslek dallarında yer alıyorlar. Şehirlerde ve metropol alanlarda çok sayıda tıbbi muayenehane, hukuk bürosu, restoran ve diğer birçok işletme Türkiye kökenliler tarafından işletilmektedir. Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı'na göre, Türkiye kökenli – hem Alman hem de Türk vatandaşı – yaklaşık 75.000 girişimci Almanya'da yaklaşık 375.000 kişiye istihdam sağlamakta ve yılda yaklaşık 35 milyar avro ciro elde etmektedir. Türkiye de bu süreçten fayda sağlamıştır – başlangıçta, Türkiye'nin döviz ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan döviz havaleleriyle, daha sonra yaz tatillerindeki tüketimle ve günümüzde yatırımlar yoluyla. Bu durum, girişimcilik ruhu ve kendi işinin patronu olma arzusunun ne ölçüde ekonomik liberal bir düşünce yapısına dayandığı sorusunu gündeme getirmektedir. Siyasi liberalizmin, Almanya’daki Türk diasporasında ne kadar yankı bulabileceği de tartışmaya açıktır.

Siyasi açıdan bakıldığında, Almanya’daki ulusötesi Türk diasporası heterojen bir yapıya sahiptir. Türk kökenli bireyler çok sayıda dernek, kuruluş ve siyasi partide aktiftir. Çoğunluğu iyi derecede entegredir, bazıları asimilasyon yolunda ilerlemektedir, yalnızca küçük bir kesim dışlanmış olarak değerlendirilebilir. Topluluk içerisinde geleneksel muhafazakârlar ve dindar bireyler, Türkiye’deki mevcut hükümetin iç politikalarını destekleyen Türk milliyetçilerinden ayrışmaktadır. Diğer yanda ise sol görüşlüler, liberaller ile Kürt ve Alevi topluluklarının bazı bölümleri yer almakta ve bunların her birinin kendi göçmen örgütlenmeleri bulunmaktadır. Ancak bu grupların hiçbiri homojen yapıda değildir. Özellikle tartışmalı olaylar ya da seçim dönemlerinde, hükümet yanlısı ve karşıtı Türk-Almanlar arasında gerilimler zaman zaman su yüzüne çıkmaktadır.

Türkiye kökenli bireylerin büyük çoğunluğu Almanya’da kendini rahat hissetmekte, ülkeye bağlılıklarını ifade etmekte ve entegrasyon için güçlü bir irade göstermektedir. Ancak ayrımcılık, dezavantajlı konumda bırakılma ve Almanya’da İslamofobiye maruz kaldıklarını da bildirmektedirler. Ne kadar iyi entegre olmuş olurlarsa olsunlar, ana akım toplum tarafından yeterince tanınmadıklarını ve “ikinci sınıf vatandaş” muamelesi gördüklerini hissetmektedirler. Ulusötesi yönelimleri, siyaset ve medya tarafından zaman zaman entegrasyona engel olarak çerçevelenmektedir. Bazı siyasi çevrelerde ise, yeterince entegre olma isteği göstermemekle suçlanmaktadırlar. Benzer bir değerlendirmeyle, Şansölye Helmut Kohl 1982 yılında, Türk kökenli nüfusu entegrasyon açısından “yönetilebilir” bir seviyeye düşürmek amacıyla geri dönüşü teşvik politikası başlatmıştır.

Kültürel Olarak Muhafazakâr, Siyasi Açıdan Pragmatik

Almanya’ya duyulan bağlılığın yanında, Türkiye kökenli bireyler arasında diaspora milliyetçiliği ve aşırı sağcı milliyetçilik eğilimleri de gözlemlenmektedir. Diaspora milliyetçiliği, Türkiye ve hükümetiyle aşırı özdeşleşme, ülkenin romantize edilip idealleştirilmesi ve Türkiye ile liderliğine yöneltilen her türlü eleştirinin reddedilmesiyle karakterize edilir. Aşırı sağcı milliyetçilik ise, etno-kültürel kimliğin yüceltilmesi ve kültürel azınlıklara ve devlete/millete yönelik eleştirilere karşı hoşgörüsüzlük şeklinde kendini gösterir. Türk milliyetçileri, çatı örgütlerde, çok sayıda kültür ve futbol kulübünde ve cami cemaatlerinde örgütlüdür ve bu kanallar aracılığıyla çeşitli etkinliklerle insanlara ulaşmaktadır. Ancak bu noktada, aşırı milliyetçi tutum ve faaliyetlerin Türk diasporasının tamamını temsil etmediği özellikle vurgulanmalıdır.

Türkiye kökenli bireyler arasındaki muhafazakârlık ve milliyetçilik, Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçim sonuçlarına da yansımaktadır. 2023 yılında, Almanya’daki Türkler arasında Erdoğan’ın başında olduğu Cumhur İttifakı yüzde 65,09 oy alırken, Millet İttifakı %22,08, Emek ve Özgürlük İttifakı ise %10,61 oranında oy aldı. Bu sonuçlar, Türkiye'deki seçim sonuçlarından oldukça farklıdır: Türkiye genelinde Cumhur İttifakı %49,47, Millet İttifakı %35,02 ve Emek ve Özgürlük İttifakı %10,55 oy aldı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir tablo görüldü: Almanya'da Erdoğan, ilk turda %65,47, ikinci turda ise %67,22 oy alırken, Türkiye’de bu oranlar sırasıyla %49,52 ve %52,18 oldu. Erdoğan’ın zaferi sonrası bazı Alman şehirlerinde Türk gençlerinin yaptığı kutlamalar, kamuoyunda ve siyasette hayal kırıklığı ve öfkeye yol açtı. Bu durum, özellikle genç ve muhafazakâr Türk-Almanların ev sahibi ülkeye olan sadakati ve sahip oldukları demokratik değerlere yönelik algı üzerinden yoğun bir tartışmayı tetikledi. Demokrasi içinde yaşayıp, yurtdışında otokrat bir lidere oy vermenin çelişkili olduğu savunuldu.

Türkiye kökenli bireylerin Almanya’daki partilere yönelik tercihleri ise Türkiye’deki partilere kıyasla çarpıcı biçimde farklılık göstermektedir. Bir ankete göre, Almanya’da Türk kökenlilerin en çok desteklediği parti SPD (%69,8) olurken, onu Yeşiller (%13,4), Sol Parti (%9,6) ve CDU (%6,1) izlemektedir. FDP ise yalnızca %0,7 destek almaktadır. Türk ve Alman partilerine yönelik bu çarpıcı fark, Türkiye kökenli bireylerin pragmatik olabildiğini göstermektedir. Daha güncel bir çalışma, göçmen kökenli bireyler arasında her partinin belirli bir seçmen potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. SPD, Türkiye kökenli seçmenlerin %72,3’ü tarafından “oy verilebilir” bulunurken, FDP %50,9 oranıyla BSW (%55,5) ve Sol Parti (%57,8)’nin gerisinde, AfD’nin (%19,7) ise oldukça önünde yer almaktadır. FDP’ye yönelik bu şaşırtıcı derecede düşük destek düzeyi, açıklanmaya muhtaçtır; zira liberal-demokratik bu parti, esasen göç politikalarında liberal ve entegrasyon yanlısı bir tutum benimsemektedir.

Ne Yapılabilir?

Halihazırda, Türkiye kökenli Almanlar arasında federal siyasete yönelik siyasi hayal kırıklığına dair işaretler artmaktadır. Hiçbir parti, Türk toplumu nezdinde kalıcı bir güven kazanmayı başaramamıştır. Özellikle bir dönem Türk-Almanlar tarafından tercih edilen SPD ve Yeşiller gibi yerleşik partilere karşı bir hayal kırıklığı ve hatta kimi durumlarda bir öfke gözlemlenmektedir. Bu durumun sebepleri arasında, bu partilerin Türkiye kökenli seçmenlerin gündeminden uzaklaştığı algısı ve Orta Doğu’daki çatışmalara yönelik siyasi yaklaşımlar yer almaktadır. Filistin karşıtı söylemler, Türkiye kökenli bireyleri sıklıkla yabancılaştırmıştır.

Parti yelpazesinde pek çok şey değişmektedir. Bu durum, daha önce Türkiye kökenli seçmenlerin odağında olmayan FDP gibi diğer partiler için bir fırsat penceresi sunmaktadır. Bu seçmen kitlesine ulaşmak ve onları kazanmak mümkündür. Ancak bunun için hangi türden kimlik aidiyeti tekliflerinin ve politik içeriklerin sunulması gerektiği daha derinlemesine analiz edilmelidir.

Başta vurgulanması gereken önemli bir husus, Türk kökenli bireylerin en büyük siyasi sorunun ekonomik meseleler olduğunu düşünmeleridir (örneğin, enflasyon). Öncelikli olarak maddi refah, konut, emeklilik ve suç oranları gibi konularla ilgilenmektedirler ve siyasi partilere olan güvenleri oldukça düşüktür. Türkiye kökenli bireyler arasında güçlü bir ekonomik liberalizm eğiliminin bulunması, siyasal liberalizme yönelik bir yakınlığın da olabileceğini göstermektedir.

Freiheit+90 kapsamında yeni hikaye ve röportajları düzenli olarak yayınlamaya devam edeceğiz! Röportajlar hem sosyal medya hesaplarımızda hem de sitemizde yayınlanacaktır!

*Yazının orijinali Almanca olup Türkçeye çevrilmiştir. Yazının orijinaline bu linkten erişebilirsiniz.