Nefret Söylemi
Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadelede Alternatif Yaklaşımlar
“Dijital Teknolojileri Kullanarak Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadele” projesi kapsamında düzenlenen panel serisinin altıncısı, ‘Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadelede Alternatif Yaklaşımlar’ başlıklı panel, 10 Eylül 2024 Salı günü Hrant Dink Vakfı Havak Salonu’nda yapıldı. Panel, vakfın YouTube hesabından İngilizce ve Türkçe olarak canlı yayınlandı. Moderasyonunu İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Sarper Durmuş’un yaptığı panelde, Uppsala Üniversitesi’nden Nazar Akrami, Public Discourse Vakfı’ndan Morgane Bonvallat ve Gunda Werner Enstitütüsü’nden Katharina Klappheck konuşmacı olarak yer aldı.
Paneli yüz yüze 87 katılımcı takip etti. Vakfın YouTube kanalından yapılan Türkçe canlı yayını 155 kişi, İngilizce canlı yayını ise 87 kişi izledi. Arapça Zoom oturumundan ise 1 katılımcı paneli takip etti. Panel toplamda 330 katılımcıya ulaştı. Panele medya profesyonelleri, ilgili alanlarda eğitim gören öğrenciler ve sivil toplum kuruluşlarında çalışanlar katıldı. Konuşmacılar, sunumlarını konuya ilişkin örneklerle destekleyerek katılımcıların ilgisini artırdı. Konuşmaların sonunda izleyicilerden gelen sorular ve soru-cevap bölümünün uzunluğu, katılımcıların konuya olan ilgisinin bir göstergesi oldu.
Açış konuşmasında Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Aret Demirci, yapay zekânın nefret söylemi ve ayrımcılıkla mücadeledeki potansiyelini vurguladı. Demirci, çevrimiçi nefret söyleminin günlük yaşamı da etkilediğini belirtti ve YZ teknolojilerinin nefret söylemini tespit ve sınıflandırma yeteneklerinin ayrımcılıkla mücadelede etkili bir araç olabileceğini söyledi.
Moderatör Sarper Durmuş, nefret söylemi ve ayrımcılığın hem dijital ortamda hem de günlük yaşamda arttığını belirterek, Birleşik Krallık ve Paris Olimpiyatları’ndan örnekler verdi. İfade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki gerilimi vurgulayan Durmuş, ayrımcılıkla mücadelede alternatif yaklaşımlar gerektiğine dikkat çekerek ilk konuşmacı Nazar Akrami’yi tanıttı. Akrami, İsveç’te nefret söylemi yerine daha erişilebilir bir kavram olan "toksik dil" terimini kullandığını ve özellikle sosyal medya şirketlerinin az çalıştığı İsveççe gibi azınlık dillerindeki toksik dili incelemek için kurulan ‘European Hate Lab’in çalışmalarını detaylandırdı. Anomi ve anonimlik gibi faktörlerin toksik dil kullanımını etkilediğini belirten Akrami, kullanıcıya metinlerindeki toksisite düzeyini gösteren ve topluluk normlarını teşvik eden uygulamaların toksik dil kullanımını azaltabileceğini vurguladı. Morgane Bonvallat, çevrimiçi alanları daha güvenli hale getirme ve nefret söyleminin mağdurlarını destekleme çabalarından bahsetti. Bir araştırmaya atıfta bulunarak, nefret içerikli paylaşımların çoğunun %1’lik bir kullanıcı grubu tarafından yapıldığını ve empati temelli karşı söylemler üretmenin etkili olabileceğini önerdi. Son olarak, Katharina Klappheck, nefret söylemini bir siber güvenlik sorunu olarak ele aldı ve çevrim içi güvenlikte feminist bir perspektifin gerekliliğini savundu. İçerik moderasyonunun önemini vurgulayan Klappheck, moderatörlerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerektiğine dikkat çekerek Brezilya ve Almanya’daki başarılı uygulamalara değindi. Soru-cevap bölümünde, bu yaklaşımların Türkiye’deki olası uygulama alanları, sosyal medya şirketlerinin rolü ve bağlamı dikkate alan tespit araçlarının etkinliği ele alındı.