DE

"Freedom of Information (FOI)" tabanlı gazetecilik
İki ölüm, yüzlerce yaralı, binlerce mağdur: Hesap veren kimse yok

Refugees
© Pexels

Meral Candan

DUVAR - Hava karanlık… Aralarında çocukların da olduğu yaklaşık 400 kişilik bir grup karanlığın içine doğru ilerliyor. Önlerinde Yunanistan sınırı, arkalarında da geri dönmediklerinden emin olmak için bekleyen jandarma var. Jandarmanın “ilerleyin” sözüyle Avrupa hayaline doğru yürüyor Suriyeli Muhammed ailesiyle birlikte. Ne saati hatırlıyor ne de içinde bulunduğu grupta birilerini tanıyor: “Hava çok soğuktu, soğuktan çocuklar ağılıyordu.” Muhammed soğuğa aldırış etmiyor. “Ne de olsan insan hayallerine  kolay kavuşamıyor.” Böyle düşünüyor Muhammed ve İpsala Sınır Kapısı’ndan Avrupa’ya doğru ilerlemeye devam ediyor.  Yaklaşık 15 kilometre sonra Yunan askerleri grubu karşılıyor. Bu andan itibaren 7 kişilik Al Awas Ailesi’nin kurduğu hayaller yerini acı ve umutsuzluğa bırakıyor.


DEVLET YETKİLİLERİ EŞLİĞİNDE SINIRDAN GEÇİŞ

İdlib’te 27 Şubat’ta TSK’ya yönelik düzenlenen saldırı sonucu 33 askerin hayatını kaybetmesiyle Türkiye, mültecilerin sınır kapılarından geçişini durdurmama kararı aldı. Haberin medyada duyulmasıyla birlikte binlerce mülteci, “sınırların açıldığı”  inancıyla Türkiye-Yunanistan sınırlarına hareket etti. Yunanistan’a geçmeyi başaran mülteciler şiddet, gasp, alıkonma gibi bir dizi insan hakları ihlali yaşadı. Sınırlarda yaşanan olaylar sonucu en az iki mülteci öldü, biri kayboldu. Hayatta kalanların çoğu ise yaralı, evsiz, parasız, eşyasız, ne yapacağını bilmez bir şekilde ortada kaldı. Bu süreçte Yunanistan’ın mültecileri hukuksuz bir şekilde Türkiye’ye geri göndermesi ve Yunan kolluk kuvvetlerinin mültecilereuyguladığı şiddet, medyaya sıkça yansıdı. Peki Türkiye’nin yaşananlardaki rolü ne? Mültecilerin anlattıkları, konuyla ilgili raporlar, mültecilerin sınırdan geçmesi için Türkiye devlet kurumları ve yetkililerinin organize şekilde hareket ettiğini ortaya koyuyor.


İL GÖÇ İDARESİ ARAÇLARIYLA YOLCULUK

Edirne İl Göç İdaresi’ne ait bir otobüste yaklaşık 50 kişilik bir mülteci grubu ile birlikte nereye götürüldüklerinden habersiz bir şekilde yol alıyor Pakistanlı Nigar. Bir süre sonra duran otobüse iki jandarmanın bindiğini söyleyen Nigar: “Bize ‘Avrupa’ya  gitmek istiyorsunuz, işte sizi götürüyoruz’ dediler.” Nigar’ın anlattığına göre otobüs öndeki jandarma aracını takip ediyor. Şubat ayı başında Yunanistan’a kaçak geçiş yaparken yakalanıp teslim edildiği Geri Gönderme Merkezi’nden jandarma eşliğinde sınıra gittiğine inanamıyor bir süre. Edirne Alibey köyünde duran otobüs, mültecileri köy camisinin yanına indiriyor. Yaklaşık 15 dakika sonra yanlarına köylü olduğunu düşündüğü 3 sivilin geldiğini söyleyen Nigar “Bizi nehrin kenarındaki başka bir sivilin yanına götürdüler. Karşıya geçirmek için kişi başı 100 lira istedi. Merkezden gelmişiz, bizde para ne gezer” diyor. Hiçbirinden para çıkmayınca Meriç Nehri’nin Türkiye tarafında birinci dereceden askeri bölge olan yerde öylece kalakalıyorlar.

 

YUNAN ASKERLERİ KÜÇÜK KIZIN KOLUNU KIRIYOR

Nigar ne yapacağını düşünürken hemen hemen aynı tarihlerde Yunanistan’da olan Muhammed ve ailesi Yunan askerlerinin ağır şiddetine maruz kalıyor. Tek tek herkesin arandığını ve tüm eşyalarının alındığını belirten Muhammed anlatıyor: “Cebimdeki telefonumu, eşimin kolundaki çantayı içindeki 12 bin lirayla birlikte nehre attılar. Bizleri oradaki araçlara bindirirken dövdüler.  Hatta bu sırada küçük kızımın kolu kırıldı.” Muhammed ve ailesinin de dahil olduğu yaklaşık 400 kişilik grup, Türkiye’ye geri  gönderiliyor.


MÜLTECİLERE ATILAN DAYAĞI AB GÖRMÜYOR

Mültecilerin sınırlardan şiddet görerek geri itildiği tarihlerde, AB üst düzey yetkilileri 3 Mart’ta, gözlem için Edirne-Yunanistan sınırına geldi. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in davetlisi olarak gelen grup adına açıklama yapan AB Komisyonu  Başkanı Ursula von der Leyen, Yunanistan’a destek mesajı verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ziyaretten bir gün  sonra basına verdiği demeçte Yunanistan’ı ve AB’yi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne uygun şekilde, topraklarına gelen mültecilere saygılı davranmaya davet etti. Daha sonra gerek Yunanistan gerekse de AB yetkilileri birbiri ardına Türkiye’yi eleştiren mesajlar yayınladı. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelyos Petsas, Türkiye’yi yalan haber üretmekle suçlarken, AB Dış  İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, mültecilerin sınır geçişine teşvik edilmesinin Türkiye'nin AB’den daha fazla destek  alması için iyi bir yol olmadığını ifade etti.

TÜRKİYE MÜLTECİ KARTINI OYNUYOR

Türkiye ve AB ülkeleri arasındaki siyasi gerginliğin sebebi, 18 Mart 2016 yılında imzalanan göçmen anlaşmasına uzanıyor. Türkiye ve AB ülkeleri arasında imzalanan bu anlaşma, Yunanistan adalarına düzensiz yollarla varan mültecilerin Türkiye’ye geri
gönderilmesini amaçlıyor. Anlaşma kapsamında Türkiye kara ve deniz sınırlarındaki mülteci geçişlerini önleme, bunun  karşılığında da AB, vize serbestinden mülteciler için ciddi bir mali kaynağın Türkiye’ye aktarılmasına kadar çeşitli taahhütlerde bulundu. Türkiye pek çok kez AB’nin anlaşmadan kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmediği eleştirisini yaparak sınırları açma tehdidinde bulundu. Bunlardan en sonuncusu Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından dile getirildi. AA’nın 23 Ocak tarihli haberine göre Çavuşoğlu Bild Gazetesi’ne yaptığı açıklamada AB'nin Türkiye'deki mülteciler için vadettiği 6 milyar avronun henüz yarısının dahi tam ödenmediğini belirterek Türkiye’nin sınırları açabileceğini söyledi. İdlib’te 27 Şubat’ta TSK’ya yapılan saldırı sonucu sınırlarını açan Türkiye’nin, mültecileri siyasi bir koz olarak ilk kullanışı değil. Nitekim saldırı sonrası açıklama yapan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha önce AB’yi sınırları açabilecekleri yönünde pek çok kez uyardıklarını hatırlattı ve bundan sonra sınırları kapatmayacaklarını söyledi.

PAZARKULE'YE GİTMENİN BİR BEDELİ VAR

Türkiye ve AB arasındaki siyasi anlaşmazlıklardan habersiz bir şekilde Afgan Salim arkadaşlarıyla Meriç Nehri kıyısına gidiyor. Orada 'üstü başı yırtılmış, ayağı kırılmış insanlar' görünce şaşkınlığa uğruyor. Botla geçmekten vazgeçiyor ama geri dönmek istediklerinde de karşılarında jandarmayı buluyorlar. Nehir kıyısından uzaklaşan grup, bazen tarla, bazen de araç yolundan  geçerek Pazarkule’ye doğru ilerliyor. Sabaha karşı karşılarına çıkan aracı görür görmez koşmaya başlıyor Salim: “Çünkü o ıssız  yolda bizi ya hırsız ya da jandarma durdurur.” Aracın içinden ellerinde sopalarla çıkan jandarmanın iki arkadaşını dövdüğünü  belirtiyor. Salim’in “Jandarma neden dövsün?” sorusuna cevabı şu: “İnsanları geri dönmesinler, Yunanistan’a geçmeye  çalışsınlar diye dövüyorlar.”

'DÖNMEK YOK SINIRA GİDECEKSİNİZ'

Muhammed ve ailesi de Salim gibi, bir türlü istediği yere gitmeyi başaramıyor. İstanbul’a dönmeye karar veriyorlar. Kızının kolu kırık olan Muhammed, pek seçeneklerinin kalmadığını anlatıyor. Dönüş için yardım istedikleri asker İpsala’ya, İpsala’da yol sordukları polis de ücretsiz yemek için İpsala Belediye Salonu’na yönlendiriyor. Aç olan Al Awas Ailesi heyecanla salona gidiyor ancak ne yemek ne de su bulabiliyorlar: “Çok kalabalıktı. Jandarma bize ‘dönmek yok, sınıra gideceksiniz’ dedi. İnsanları zorla araçlara bindirmeye başladılar. Hatta çöp arabasıyla bile insan taşıdılar.”


YA İSTANBUL YA NEHİR

Günler önce Pazarkule’ye gitmek için başladığı yolculuğunda Muhammed, kendisini ve ailesini Uzunköprü’deki bir benzinlikte buluyor. Aile, kolu kırık kızıyla, uzun bir süre yerinden kıpırdayamıyor. Muhammed, benzinliktekilerin yardımıyla kızını Uzunköprü’deki bir hastaneye götürüyor. Hastane ameliyat için para talep ediyor. Neyse ki, kızı muayene eden doktor,  hastanedeki tüm masra{arı üstlenerek ameliyatı gerçekleştiriyor. Ameliyat sonrası 20 gün boyunca benzinlikte kalıyorlar.  “Paramız ve gidecek bir yerimiz yoktu artık,” diyor Muhammed. Zamanla benzinlikte kalanların çoğaldığını söylüyor. “Jandarma  geldi bir gün ve korona nedeniyle benzinliğin boşaltılmasını istedi. Bizlere iki seçenek sunuldu: Ya İstanbul ya da nehir.  Çadırlarımızı yırttılar. Mecburen otobüse binip Esenler Otogarı’na geldik.”

YARDIM ETMEYE ÇALIŞAN YERLİLER

Al Awas Ailesi’nin bir türlü varamadığı Pazarkule Sınır Kapısı’nda bir ay kalıyor Afgan Haluk. Pazarkule’ye gidişi hiç kolay  olmuyor: “Edirne’ye, aslında Pazarkule’ye gitmek için geldim arkadaşlarımla. Ama polis oraya gitmemize izin vermedi. Yaklaşık 5 saat boyunca polisin yolu açmasını bekledik. Polis yanlarındaki otobüsleri gösterip, ‘Doyran Köyü’ne gidin oradan geçiş yaparsınız,’ dedi.” Hem çaresizlikten hem de dinlenmek istediklerinden polislerin gösterdiği otobüse biniyor Haluk ve arkadaşları. Otobüsün Edirne İl Göç İdaresi’ne ait olduğunu ise bindikten sonra anlıyorlar: “Şoförün hemen yanında üstünde Edirne İl Göç İdaresi yazan kâğıtlar vardı.” Otobüs köye uğramadan doğrudan Meriç Nehri kıyısına gidiyor. Otobüsün yanına yaklaşan bir sivil, otobüste kaç mültecinin bulunduğunu şoföre soruyor, sonra otobüstekilere botları gösteriyor. Botların yanında bekleyen sivil giyimli insanlar, göçmen kaçakçısı olup olmadıkları sorusuna “Sadece yardım etmeye çalışan buralı kişileriz” cevabını veriyorlar. Meriç Nehri kıyısındaki iki günlük bekleyişten sonra Yunanistan’a geçen Haluk ve arkadaşları, yakalanıp feci şekilde dövülüyor ve kıyafetleri alınarak çırılçıplak bir şekilde Türkiye’ye gönderiliyor.


YUNANİSTAN'A GEÇEN MÜLTECİ SAYISI NASIL HESAPLANIYOR?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 26 Mart tarihinde sınırdan geçen mültecilere ilişkin verdiği 150 bin 600 rakamı, pek çok soru işaretini beraberinde getirdi. Hem sayının nasıl tespit edildiği tartışma konusu oldu hem de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 2 bin 850 gibi çok daha düşük bir sayı açıkladı. Türkiye’nin sınırları açmasından sonra mültecilerin en fazla uğradığı köylerden olan Doyran Köyü’nden adını vermek istemeyen bir balıkçı, Soylu’nun verdiği sayının kesinlikle doğru olduğunu ileri  sürdü: “O dönem asker gelip kayığı olanların mültecileri karşıya taşımasını istedi. Asker gelip senden bunu isteyince mecbur  yapacaksın, ya balıkçılık lisansımı iptal ederlerse?.. Yenisini almak o kadar zor ki! O dönem gözümle gördüm, sivil askerler  vardı, Meriç kıyısında kaç kişinin geçtiğinin kaydını tutup hemen karakola iletiyorlardı. Dolayısıyla hangi köyden, hangi noktadan kaç kişinin geçtiğini net olarak biliyorlardı.”


YARDIM, TEŞVİK, KOLAYLAŞTIRMA

Af Örgütü, İstanbul Barosu, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi sahada bulunan pek çok STK, raporlarında ve açıklamalarında,
Türkiye’nin mültecileri sınırdan geçmeye teşvik ettiği konusuna yer verdi. İnsan Hakları Örgütü, 17 Mart’ta yayınladığı açıklamada 8 mültecinin yaşadıklarına yer vererek Yunanistan’a geçişlerde Türkiyeli polis ve askerlerin yardım ettiğini ortaya koydu. Uluslararası Af Örgütü’nün konuyla ilgili hazırladığı “Siyasi Bir Oyunun Ortasında Kalanlar” başlıklı raporunda “Türkiye sınır koruma görevlileri ve güvenlik güçlerinin mültecilerin sınıra doğru hareketini teşvik ederek kolaylaştırdığı” ifade edildi. TBMM Göç ve Uyum Alt Komisyonu’nun sınırda gerçekleştirdiği ziyaret sonrası hazırladığı raporda bu konu kendine hiç yer bulamadı. Buna karşılık, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, sınır hattından, içinde nehir geçişlerinin de olduğu tam 38 videoyu sosyal medya hesabından paylaştı. Bu videolarda mülteci gruplarının nehir kıyısındaki bekleyişleri ve nehrin her iki kıyısına sabitlenmiş halatlar aracılığıyla botla nasıl Yunanistan’a geçtikleri yer aldı.

BİNLERCE MÜLTECİ EVSİZ KALDI

27 Şubat’ta başlayan süreç, tam bir ay sonra, 27 Mart’ta, Pazarkule’de bekleyen yaklaşık 5 bin kişinin Covid-19 salgını  gerekçesiyle misazrhanelere gönderilmesiyle sona erdi. Binlerce mülteciyi evsiz, parasız, işsiz ve umutsuz bırakan bu süreçte  ne Yunanistan sebep olduğu şiddet olayları nedeniyle hesap verdi ne de bu olaylardaki Türkiye devlet kurumlarının ve  yetkililerinin rolü yeterince araştırıldı. Mültecilere yardım etmek amacıyla bir ay boyunca Edirne’de kalan, adını vermek istemeyen dayanışma ağı üyesi, köy muhtarlarının bu süreçteki dahline dikkat çekerek bot geçişlerinin organizasyonunun bizzat muhtarlar tarafından yapıldığına şahit olduğunu anlatıyor: “Belediye ya da il göç idaresi araçlarıyla mülteciler taşındı. Mülteciler  bazen Meriç Nehri kıyısındaki köylere, bazen de direkt geçiş için nehir kıyısına getirildi. Muhtarlar köylerde mültecilerin kıyıya  taşınması ve botlarla geçişinde aktif görev aldı. Bir köy muhtarının bana gösterdiği telefon mesajında gördüm, mültecileri botla kimlerin hangi gün geçireceğini ayarlıyorlardı. Dövülerek geri gönderilenlere yardım edip, tekrar geçmeleri için teşvik ediyorlardı. İpsala’dan Pazarkule sınır kapısına kadar uzanan sınır hattında geçti bir ayım. Geçiş için gelen mülteciler, zaman zaman kolluk kuvvetlerinin kötü muamelesine maruz kaldı, hatta darp edilenler oldu. Sadece ben değil, o dönem bölgede yardım için bulunan birçok gönüllü de bu durumlara şahit oldu.”


SORU ÇOK YANIT YOK

Konuyla ilgili bilgi almak için İçişleri Bakanlığı’ndan TBMM Göç ve Uyum Alt Komisyonu Başkanlığı’na kadar pek çok yere başvurdum. Mart ayı boyunca kaç polis ve askerin Edirne’de görev aldığı, görev tanımlarının ne olduğu, görev tanımları dışına  çıkan görevlilerle ilgili işlem yapılıp yapılmadığı, bu dönemde kaç göçmen kaçakçısının yakalandığı gibi birçok soruya cevap  istedim. CİMER üzerinden bakanlığa ilettiğim sorulara yanıt, Edirne İl Emniyet Müdürlüğü’nden geldi. Gelen mailde “düzensiz  göç”e ilişkin istatistiklerin yer aldığı resmî internet sayfasının linki (https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler) yer alıyordu, diğer sorularımız ise yanıtsız kaldı. Bunun üzerine sorularımı İçişleri Bakanlığı Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği’ne ilettim.  Haftalar geçti, herhangi bir cevap alamadım. TBMM Göç ve Uyum Alt Komisyonu Başkanı Atay Uslu’ya ulaştım, görüşünü  almak istedim, Uslu’dan da herhangi bir yanıt gelmedi. Edirne İl Göç İdaresi’nin araçlarıyla mültecilerin sınıra taşıdığı iddialarını  sormak için ilgililere mail ve telefon yoluyla ulaşmaya çalıştım, konunun önce Edirne Valiliği’ne bildirilmesi gerektiği belirtildi.  Bunun üzerine Edirne Valiliği’ne sorularımı ilettim. Haber yayına hazırlandığı sırada valilikten herhangi bir cevap gelmemişti.

 

Bu haber, P24'ün FNF Vakfı'nın desteğiyle sunduğu bilgi edinme hakkına dayalı araştırmacı gazetecilik bursları kapsamında
hazırlanmıştır.